2 Mart 2013 Cumartesi

Çocuk ve Sanat Eğitimleri Üzerine…


Sanat eğitimi…
Ülkemizde “sanat eğitimi” denildiğinde ilk düşünülen, güzel sanatlar fakültelerinde verilen sanat eğitimleridir. Akademilerde ya da fakültelerde verilen eğitimin aslında “sanatçı” eğitimi olduğu her zaman unutulur. Kısacası “sanat eğitimi” ve “sanatçı eğitimleri” farklı şeylerdir. Daha da tabana inersek bu eğitimin, resim derslerinde resim çizmenin tekniklerinin, müzik derslerinde blok flüt çalmanın ya da edebiyat ve Türkçe derslerinde iyi şiir ya da öykü yazabilmenin formüllerinin öğretildiği düşünürüz. Bu böyle düşünüldüğünde iyi resim çizemeyen bir çocuğun ya da o blok flütü üfleyemeyen birinin “sanat eğitimi kötü gidiyor” izlenimi uyanır. İki dörtlük yazamayan bir çocuğu hemen Namık Kemal ile kıyaslamaya kalkışır, ondan en az Yahya Kemal kadar iyi şiir yazmasını bekleriz. Böyle bir sanat eğitimi anlayışına “çocuklar bile güler” denebilirdi,  ama bu karmaşık konuyu çocuklarımızın anlamasını beklemek daha komik olacaktır. Flütü çalamayan bir çocuğun sanatla arasının kötü olduğu yanılgısı, daha ilkokul yıllarında başlar. Kısacası “sanat eğitimleri” ile “sanatçı eğitimleri” karıştırılmamalı ve birbirlerinden farklı düşünülüp değerlendirilmelidir.
Sanat ve sanatçı eğitimlerinin karıştırılması yargısı doğal olarak sanattan daha ilkokul çağlarında korkmuş ve yılmış olan çocuğu sanatın uzağında bırakacaktır. Küçüklükten beri sevmediği sanatı, büyüdüğünde de sahiplenmeyecek ve ondan uzak duracaktır. Sanat korumacılığına kalkışmayacak ve onu hiçbir zaman aramayacaktır. Sanat tartışmaları geçtiğinde “Ben sanattan anlamam” diyecek hatta o meşhur “Cin Ali” yine imdadına yetişerek onu bile çizemediğini söyleyecektir. Zira ona sanatın çizmek ya da çalmak olduğu öğretilmiştir. “Sanatı üretmiyorsan kullanamazsın” düşüncesiyle yetiştirilen çocuğun ileride böyle davranması doğaldır. Çünkü ona hiçbir zaman sanatında “üretmediği halde, tüketebileceği” gerçeği anlatılmamış, sanatı tüketmesi gerektiği bilinci verilmemiştir. Çağımız felsefesini belirleyen şeyin artık sanat olduğu düşünülürse, böyle bir sorunun çocukların üzerinde ileride nasıl sonuçlar doğuracağını hesaplamak gerekir. Bu sorunun uzantısı olarak günlük yaşayışımızı belirleyen tüm ilişkilerimizin nasıl etkileneceğini daha ileri gidersek ülkeyi nasıl zedeleyeceğini düşünürsek, sorunun boyutlarının ne kadar büyük olduğu anlaşılacaktır. Çocuk yaşta bu bahsettiğimiz sanat eğitimlerinin yanlışlığına kurban giden günümüz yöneticilerinin ve politikacıların sanat adına neler yaptıkları ortadadır. Dikilen bir heykele “ Tükürürüm böyle sanata” diyen, İstanbul Şehir Tiyatrolarına ihale usulü oyuncu alan belediye başkanlarına, bir sergi salonun sadece geçit gibi kullanan Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanlarına, sırf “Araplar istemiyor” diye davet edildiğimiz bir halk dansları festivaline sadece erkek dansçılarımızı gönderen kültür bakanlarına şaşmamak gerek.
Yanılgı…
Burada kastettiğimiz olgu çocukları sanatçı yetiştirmenin ötesinde, onları birer “sanat koruyucusu” yapmak için uğraşmadığımızdır. Çocuklarımızı sanatsever ve sanat koruyucuları olarak yetiştirmek için çalışma başlı başına yetmeyecektir. Amaç, bu konuda çalışma yapmakla beraber çocukları ve gençleri çalışmanın içine sokarak sanatın savunucuları yapmak olmalıdır. Ancak böyle bir sorunun giderilmesi, yapılacak olan çalışmalardan ne anladığımıza bağlıdır. Genel anlayışa bakarsak çıkaracağımız sonuç sürekli sergi ziyaretleri, güzel tablolara bakmak, heykelleri izlemek, konser ve dinletileri kaçırmamak, şiirleri çocuklara özüne bakmadan vurgulu okutmayı öğretmek çıkar. İlk bakışta bu saydıklarımızı yapıyor ve yaptırıyor olmak sanatsever bir toplum yaratmak için yetiyor görünebilir. Bunun bir yanılgı olduğunu anlamak için günümüz toplum yaşamına bakmak yeterlidir. Günümüz sanatçı ve sanatsever anlayışının hala tartışılıyor olmasının nedenlerinin altında bekli de bu yanılgı yatar. Bu etkinlikler sosyal etkinlikler olarak değerlendirilir ve bir bakıma doğrudur. Ama sadece bunların yapılmasıyla işlerin düzeleceğini düşünenler eskiden olduğu gibi hala ilkokulda müzik ve resim derslerinde hatta beden eğitimi saatlerinde bile matematik konularını işlemenin, çocuğa daha yararlı olduğunu savunan öğretmenlerin çocukluk dönemlerinde sanat eğitimleri almamış olmalarını sağlayanlardır. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur ve hala ayaktadır.
Soruna basit olarak bir kurguyla bakmak gerekirse şöyle bir düşünce üretebiliriz;
Resim -daha büyük uzantısı “sanat”- aslında bir komposizyon oluşturma becerisini gerektirir. Bir tuvaldeki armoni başlı başına bir bütündür ve belli bir düşüncenin ürünüdür. Sadece çizgileri ve desenleri iyi çiziyor olabilmek, bir tablo oluşturmak için yetmez. Sanılanın aksine çizgi ve desen işin en kolay ve en zevkli kısmıdır. Aslında resim çizmek, matematiksel bir zekâyı ve armonileri yakalayabilecek gelişmiş ve dengeli bir ritim duygusunu gerektirir. Yani çizebilmek ve beraberinde bir tuvali biçimlendirmek, önce düşünceyi biçimlendirmekten ve belli bir felsefeyle temellendirmekten geçer. Bu bahsettiğimiz matematiksel zekâ kazanımlarını ve gerekli armoniyi yakalamak için sahip olunması gereken ritim duygusunu böyle anlamak gereklidir. Yoksa bundan 100 yıl sonra bile çocuklarımız resim ve müzik derslerinde matematik işleyeceklerdir. Zira burada kastettiğimiz matematiksel zekâ bu sanat derslerinde verilen matematik dersleriyle kazanılamaz.
Çocuklarda sanatsal bir ruh ve düşünce oluşturulmasının birçok yolu vardır. Ama bu kazanımların en başında gelen “yaratıcılık”, verilmediği zaman yapılacak birçok çalışma işe yaramayacaktır. Yaratıcılığın sadece sanat için gerekli olduğunu düşünmekte bir yanılgıdır. Çocuğumuzun herhangi bir konu üzerinde “yaratı” yeteneğinin ortaya çıkarılmasına çalışmak, üretilen tüm çalışmalara ne kadar saygı duyması ve sahiplenmesi gerçeğini anlaması için gereklidir. Çağdaş eğitim, her çocukta var olan bu yaratıcılık yeteneğini ortaya çıkarmak ve bunu bir biçimde geliştirmek için uğraşmak zorundadır. Bu doğrultudaki bir eğitim ve öğretim sistemi, yetenekleri geliştirmek lehinde hazırlanmış programları yaratarak, çocuklarımızın ve gençlerimizin düşüncelerine daha geniş bir anlayışa sahip olmaları yolunda ışık tutacaktır.
Aydınların görevi…
Şimdiye kadar yazdığımız yazılara bakarsak içinde olduğumuz ve hala sürdürdüğümüz bir sürü yanılgının olduğunu göreceğiz. Her zaman yaptığımız gibi sorunların ileriki yıllara taşınmamasını arzulamak, her yeni yıla girerken aydınların ve sanatçıların “savaşsız ve barış dolu bir dünya diliyorum” söylemiyle örtüşür. İşte asıl büyük yanılgı budur. Bu sorunların ileriki yıllara taşınmamasını “arzu etmek”, yine bu çocuklarımız ve yurdumuz adına en önemli sorunun üzerine yatmaktan başka bir şey olmayacaktır. En hassas konu olan çocuk eğitimlerinde sanatçıların ve aydınların böyle bir arzulama lükslü yoktur. Burada kastettiğimiz “sanatçı-aydın” anlayışı, yarışma programları sunan ünlüler, sabahları kadın programları yapan sözde ses sanatçıları, doğum günlerini ve bilmem kaçıncı nikâhlarını güzelim halkımın önünde, yaptıkları iğrenç programlarda kıyan ve aslında halkımın değerli zamanını kıydıklarını fark etmeyecek kadar geri zekâlı olan, günün anlam ve önemine hatta değerine göre ahkâm kesen ve adlarının önüne “araştırmacı-yazar” diye bir sıfat ekleyen ama aslında araştırdıkları en çok hangi TV’ nin ne kadar para verdiği olan gazeteciler ile karıştırılmamalıdır. Bu bahsettiğimiz aydınımsı karaltılar, konu açıldığında en yurtsever ve en aydın kesilirler ama nedense iş başa düştüğünde yurda dair hiçbir şey kullanmazlar. Bu bağlamda çocuklarımızın ve gençlerimizin üzerine ileriki yıllara hayal kurup rüya görenlerin yazdığı sayfalar dolusu yazıların içinde neden bir kere bile “sanat” kelimesini geçmediğini sorgulamak anlamsızdır. Eski Yunan düşünürü ve filozofu Platon, bundan binlerce yıl önce ünlü “devlet” kitabını yazdığında içine sanat düşüncesini bireyleri yaratıcı kibrine sokacağı ve aklın yolundan uzaklaştıracağı korkusuyla almamıştı. Daha bu düşünce taptazeyken öğrencisi olan Aristo tarafından çürütülmesine karşın günümüzde hala içinde yaşadıkları toplumda sanatı düşünemeyenlerin olması, bizi kaçınılmaz olarak ilkokul çağlarındaki müzik ve resim derslerine götürmelidir. Gerçek sanatçı ve aydınlar, ileriye rüya göreceklerine biran önce içinde bulundukları kâbustan kurtulmalıdırlar.
Yazılarımızdan bir anlam çıkaramayıp bizim bu bahsettiğimiz sorunlara çözüm sunmadığımızı söyleyenler çıkabilir ve çıkıyor da. Yazdığımız ve gündeme getirmeye çalıştığımız sorunlara çözüm bulmak sadece bu yazıları hazırlayan Akhisar-sanat ekibinin işi değildir ama böyle bir görev için kurulmuş ve yola çıkmıştır. Böyle bir oluşum bile, ufakta olsa bir çözüm bulma uğraşısı olarak değerlendirilmeli ve destek görmelidir. Akhisarlı bütün sanatsever ve sanat uğraşanlarını bir araya getirip ortak bir paydada toplamayı düşünmek, böyle bir soruna artık bir yerlerden başlanması gerekliliğini kolaylaştıracaktır. Böyle bir anlayış Akhisar-sanat oluşumunun Akhisar’daki tüm okullar ve kurumlar tarafından sahiplenilmesiyle başarılabilir. Amacımız yıllar sonrasına Akhisar’da sanat adına azda olsa bir yatırım yapabilmektir ve bu amacı çözüm bulmamızı isteyen herkes savunmalı ve korumalıdır. Kendi yaşayanı tarafından sahiplenen ve korunan bu oluşum, ileride çocuklarımızı sanat adına çok daha güzel günlere ve yerlere taşıyacak ve uzantısında birçok sanatsal projenin gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Yurdumuz ağır ve zorlu bir dönemden geçmektedir. Bu zorlu ve ağır şartlardan çocuklarımızda payına düşeni almaktadır. Yurtseverlik bilincinin en fazla gerekli olduğu şu günlerde, bizlere tutunacak ve sarılacak sağlam dallar gereklidir. Çocuklarımız bu dalların içinde en sağlamı ve en güvenilir olanlarıdır. Çocuklarımızın akıllarının bağımsızlıklarına ve onların bu düşüncelerini koruma tutarlılıklarına güvenmeliyiz. Bu inancımızı sürdürdükçe tutunacağımız dallar kırılmayacak, inadına kök salacaklardır. Çocuklarımızın o küçücük yürekleri ve o güzel yorumsuz beyinleri, yeniliğe açık ve aydındırlar. Işıkla dolu gözleri ve yıldızlarla dolu ufukları vardır. O yıldızlarıyla bu yurda ışık tutmalarını sağlamak bizim elimizdedir. Zira onların ilerideki karanlığı göremeyecek kadar parlayan gözleri vardır.

1Nisan 2008
ercanyaren.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder